UZAKLARDAN ‘HELLO’ DER GİBİ HAVLAYAN KÖPEKLER

Umur Gürsoy
Öteden beri antrenman sözcüğünü sevmem. Yazıya başlamadan önce kafamda bu sözcüğün Türkçesini bulmak vardı. Her zamanki gibi Türk Dil Kurumu (TDK) beni hüsrana uğrattı. Antrenman sözcüğüne karşılık olarak ‘alıştırma’ demişler. ‘İdman’ da Arapçaymış. İngilizcede ise ‘antrenman’ sözcüğünün on tane karşılığı var. Bizde sadece biri Türkçe olan 2-3 tane karşılık var, ama “Yılın ilk alıştırmasına çıktım.” cümlesi “Yılın ilk antrenmanına çıktım.” cümlesinin anlamını vermiyor. Bu konuda en doyurucu karşılığı, 12 Eylül Darbesinde Atatürk’ün vasiyetine aykırı biçimde kapatılan TDK’nun eski üyelerince kurulan Türk Dil Derneği’nin Antrenman: “Sporda ya da herhangi bir konuda yöntemli çalışma, alıştırma, idman, egzersiz.” karşılıkları ve tanımı. Bu yüzden spor antrenmanları için başlıktaki ‘çalışma’ sözcüğünü benimsiyorum.
2015 kışı ve ilkbaharı bu yıl çok yağışlı geçti. Her kış ve ilkbahar yaşanan durum, bu yıl daha da fazla yaşandı. Yayalar, bisikletliler ve motorlu taşıtlar arasında paylaşılamayan yollarımıza bir ortak daha geldi: Yol kenarlarını ve yolları dereye çeviren sel ve büyük su akıntılarının bıraktığı kum ve çakıllar.
Havaların şırşır olmasından dolayı yılın ilk bisiklet çalışmasına Çukurova için geç sayılabilecek bir tarihte (7 Nisan 2015 Salı günü) çıktım; ne göreyim:
Hava ılık ve güneşli, bisiklet sürüşü için uygun idi. Salı günleri evimizin çevresinde semt pazarı kurulur, ama Salı Pazarı Osmaniye’nin en eski ve en büyük pazarıdır. Örn. Köylü pazarı sadece Salı Pazarında kurulur. Evin duvarının kıyısına rıhtımdaki gemiler gibi yanaşmış, mal indirip bindiren, parasını tahsil eden birkaç züccaciye ve giyim toptancı tüccarının kapalı kamyonetlerinin arasından sıyrılıp Kemal Satır Caddesi’sine çıktım. Sağ şeridi Pazar alışverişine gelenlerin arabalarınca birli ikili şerit işgaline uğramış; son asfaltlama çalışmasında ortadaki kaldırımlı refüjü kaldırılıp gece yanan ışıklı çivilerle belirtilmiş ortadaki iki beyaz çizgiden bulvar olduğu anlaşılan bu caddemsiden 500 metre ilerideki hemzemin demiryolu geçidine aktım.
Beni sıkıştıran bir araba nedeniyle az daha bisikletçimi geçiyordum. Son anda fark edip tekerleklerime ilkbahar havası bastırdım. Bir gün bisikletçilerimi de anlatmalıyım. Özellikle bunu. Adam bana değil, “Bi tamire getirse de birkaç parçası araklasam” diye bisikletime bakıyor.
İkinci 500 metreden sonra tarlalarla şehir arasındaki bataklığa kurulduğu için bir türlü asfalt ve zemin tutmayan güney çevre yoluna çıkarak asıl bisiklet çalışmama başlıyorum. Bu yol ortası kaldırımla bölünmüş, trafiği görece olarak az ve geniş bir bulvardı, ama bisikletin geçeceği güvenlik şeridi acayip kum ve çakıl dolmuş. Geçen yıla göre de çukur ve bozuk satıhlı yerlerin sayısı artmış.
Her yılki gibi ilk yapacağım, her akşam çalışmaya çıkacağım bu yolun güvenliğini denetlemekti. Geçtiğimiz yıllarda çalışma yolumda pek köpekli alan bulunmuyordu, ama kentin varoşlarındaki çok sayıda aile bu bölgede koyun ve keçi otlatıyordu. Neyse gidiş bu bölümdeki yolum polis tabiri ile köpekten temizdi, ama 100 metre ileride 50 metre ara ile iki yeni fabrikamsı işyerinin (fıstık depolama, ayıklama ve kavurma işletmesi?) hafriyat ve bahçe düzenlemesi nedeniyle yolun emniyet şeridine (yani benim bisiklet yoluma) dökülen topraklar kabaca temizlenmiş, toprak tümsekler ve çakıllarla doluydu. Sürekli dikiz aynası ile aramdaki trafiği denetleyerek asfaltın ikinci şeridinden kaymamak için temkinli biçimde yoluma devam ettim. Yolun eski bataklık bölümündeki çökmeleri, asfalttaki yamru yumru alanları ve artmış kumlanmaları dikkatlice geçtim ve güney çevre yolunun otogar kavşağına gelmeden son 500 metresinin de bu kez belediyenin su borusu veya muhtemelen doğalgaz borusu yerleştirme çalışması nedeniyle benim bisiklet yolum yörede bolca bulunan en küçüğü ceviz büyüklüğündeki volkanik cüruflarla dolu olduğunu gördüm.
Tekeri kaydırmadan kavşaktaki trafik ışıklarına gelebildim; karşıya otoban gişelerine doğru geçip tekrar sağa (kuzeye) dönerek çevre yolu ve otoban çıkışının eski Antep-Urfa-Osmaniye yolunu kesen mahalle içindeki geniş güvenlik şeritli kaliteli asfalta yöneldim. Burada da köpek olabilme olasılığı bulunan yerler de temizdi. Sadece demiryolu köprüsüne gelirken tarlaların ötesinden, 100 metre uzaktaki evlerden bir köpek havlamaya başladı. Neyse ona cevap veren başka köpek olmadı. Bu köpekler neden bu kadar uzaklara havlıyorlar; anlamıyorum. Demek onlar da beni turist sanıp yüzlerce metre uzaktan ıslık çalıp ‘Hello’ diye seslenen insanlara benziyor.
Rüzgâr yönler bakımından size çalışma yolumu kabaca tarif etmeliyim. Salı Pazarındaki evimden çıkıp buraya kadar gelip Antep Yolunu dikine keserek bu kez kentin Gavurdağları eteğinden hafif yükselerek seyredip tekrar Karaçay yatağına doğru alçalarak inen Kuzey Çevre yolu, kent girişindeki sanayi kavşağından başlar. Bu kavşaktan U dönüşü yaparak geldiğim yolu tekrar geri eve doğru gelince toplam 34 kilometre tutan çalışmamı tamamlarım. Bu nedenle çalışmaya akşamüzeri çıktığım için genellikle başlangıçta arkamdan esen rüzgâr, dönüşte de önümden tam cepheden eser. Örneğin dün cepheden esen rüzgâr yapraklı küçük dallar sallayan, bayrakları düz dalgalandıran, durgun sularda dalgalar yaratan ve yürüyen insanları rahatsız eden denizcilik tabiriyle fırışka rüzgar idi (Beaufort Rüzgâr ölçeğine göre mutedil ile kuvvetli rüzgar arası).
Demiryolu köprüsüne kadar arkadan esen rüzgâr köprü girişinde beni gidiş yönümün dönmesi nedeniyle şiddetlenerek yan karşımadan esmeye başladı. Hem köprünün rampası hem de rüzgâr; daha ne isteyeyim, al sana güçlenme (performans-kondisyon) çalışması! Kulağım kalbimden gelecek “sıkıştım” sesinde.
Aptal telefonum geri sayım cihazını 15 dakikaya kurmuştum. Alarm çalınca dönerek ilk çalışmamı yarım saatle sınırlamayı tasarlamıştım. Köprü inişinde alarm çaldı, ama rüzgâr bu zaman içinde köprü hariç hep arkamdan geldiği için bana henüz “Çalışma yaptım.” gibi gelmemişti. Devam ettim ve Antep-Osmaniye yolu kavşağından dönmeye karar verdim. Rüzgâr tekrar arkamdan gelmeye başlamıştı, zaten. Yaklaşık 10 dakika sonra kavşağa geldim ve U dönüşü ile geldiğim yolu bu kez karşı güvenlik şeridinden geri gitmeye başladım. Bu kez tren köprüsünde rüzgâr arkamdan geldiği için köprüyü hiç vites değiştirmeden çıktım; indim ve asıl çalışmam başladı.
Düz yolda karşımdan gelen rüzgâr vites küçültmeme neden olacak biçimde sert esiyordu. Yavaşladığım için 25 dakikada geldiğim yolu bu kez yarım saati rüzgâra karşı, ama geldiğim yola göre daha temiz bir yoldan, eve gelinceye kadar 40 dakikada geri döndüm. Çevre yolundan şehre dönünce rüzgâr hem yandan geldi, hem de binalardan rüzgarın esamesi okunmadı. Salı Pazarı içinde kaybolan evimi kerterizle bularak, bulvarımsıda iki sıra park etmiş arabaların yanından aniden hareket edip sıkıştırmamaları için yüksek sesle ‘Hey’ diye bağırarak geçip sonunda evin hizasına geldim. Bisikleti elime alarak bulvarımsıdan karşıya geçtim. Bahçemdeki portakallar çiçek açmış, mis gibi kokuyordu. Çam ağacının en üst dallarına kadar tırmanmış, çiçekleriyle çam ağacının yeşilini mora kesmiş morsalkım, eğilerek ilk çalışmamı kutsuyordu.

Fotoğraf: Adnan Çangır

Yorum bırakın